3. Bölüm: Beyaz İnci


Reyna, ben... Ben çok özür dilerim. Seni o göreve hiç yollamamalıydım...
Altazan- 43. Seviye Beyaz İnci Klanı'nın Lideri 

KAT 29 -Beyaz İnci-

-Dikkat et!
Yola çıkalı beş dakika olmuştu. Ama şimdiden sanki üstümüzde yaratık mıknatısı varmış gibi durmadan saldırıya uğruyorduk. Şu an ise kılıcımla azgın bir devin palasını blokluyordum. Daha adını öğrenemediğim ama ona "Astrid" dememi isteyen kız ise canavara arkadan saldırıyor ve çok da kuvvetli olmayan bir kombo saldırısı düzenliyordu. Ne kadar havalı görünsede ormandan kendi başına çıkması imkansızdı. Canavarı kendi başıma da alt edebilirdim. Ama o, bana fırsat vermiyor, üstün olduğu havasını her fırsatta yüzüme vurmaya çalışıyordu. Gerçekten, akıl almaz bir karaktere sahipti. Yine de tehlikede olmadığımız sürece bilekliğimi kullanma riskini göze alamazdım.
Aynı taktiği kullanarak ormandan çıkmayı bir saatte başardık. İkimizde yorgun düşmüştük ve aç hissediyorduk.
-Daha şimdiden yoruldun galiba. Burada mola verelim.
-Bütün yaratıkları ben tankladığımdan olabilir mi? Hem sen daha kötü durumdasın.
-Hah, senin gibi bir «solo» oyuncu nerden bilebilir ki beni.
-Haklısın...
"Tek"... Tek olmayı ben seçmemiştim. Seçmek istemezdim de. Ama yaptığım anlaşma tek olmamı gerektiriyordu. Herhangi bir klana üye
olamazdım. Kalabalık partilere giremezdim. Nedenini sorduğumda ise "Bu onların iyiliği için." demişlerdi. Belki de haklıydılar, bazen kendimi kontrol edemiyordum.
Bunları düşünürken bir anda dürtüldüm. Astrid somurtmaya başlamış ve bana bir çörek uzatmıştı. Herhalde son dediği cümlenin kalbimi kırdığını farketmişti. Çöreği kafamı kaldırmadan elime aldım. Yerken de içimde bulunduğum durumu düşünüyordum. Daha önce biriyle parti kurmamıştım. Dahası tek tük konuşmak haricinde başka bir şey de yapmamıştım. Ama bu durum farklıydı. Nedense onun yanında olmak istiyordum. Belki havalı soğukkanlılığını korusada çok narin olduğu içindi. Belki de aşık olmuştum.
Bir anda sırtıma vurdu ve ayağa kalktı.
-Hey!
-Hadi, hava kararmadan şehre varırız.
Yürümeye başlamıştı. Bende çöreği ağzıma tıkıştırıp devam ettim.
Akşam olmadan şehre varmıştık. Şehrin adı Vertilon'du. 29. koridorda sıradan küçük bir şehirdi. Ev fiyatları ucuz , market fiyatları normal düzeydeydi. Parası olup ön safta savaşmak istemeyen oyuncular için ideal bir yaşam yeriydi.
Şehrin içinde yürümeye devam ettik. İkilem içimdeydim, nereye gittiğini sorsamıydım yoksa arkadaş olarak eklemek istediğimi mi söyleseydim? Daha doğrusu, yakınlaşmaya çabalasa mıydım? Bu düşünceler kafamı kemirirken, Astrid başını bana çevirdi.
-Evet, şehre geldik.
-Zorda olsa evet.
-Hala bir sapık olduğunu düşünsemde, yinede teşekkür ederim.
-Haha, ne demek...
Arkasına döndü ve yürümeye başladı. Ben ise hareket edemedim. O anda kendimle ilgili çok önemli bir şey farkettim. En baştan beri yalnızdım. Birine bu kadar yaklaşmışken gitmesini istemiyordum. Gerçekten çok bencil biriydim. Ama geri konuşamadım. Ağzımı bile açamadım. Sadece sabit bir şekilde yerimde duruyordum. Onu izliyordum, daha fazlasını yapamayacağıma emindim.
Hayır! Bu kararı kendim vermiştim. Daha güçlü olmak için bazı fedakarlıklar yapmam gerekiyordu. Arkamı döndüm. Envanterimi açtım ve hız bonusu veren kıyafeti seçtim. Yürümeye başladığımda ise beklemediğim bir şey oldu.
-Hey, Yakea!
Bana seslenmişti. Arkamı döndüm.
- Eğer daha önemli bir işin yoksa seni klanımla tanıştırmak isterim.
-.....? Ha? Peki...
-İşte geldik.
Biraz yürüdükten sonra küçük bir evin önünde durmuştuk. Şehirden çok uzakta değildi ama etrafında başka binalar yoktu. Öndeki tabelayı okudum. "Beyaz Inci"... Adını daha önce duymamıştım. Herhalde, kendi kendilerine gelişen ileri koridorları temizlemeye çalışmayan
küçük bir klandı. Merdivenlerden yukarı çıktık. Kapıyı vurmasıyla birlikte de küçük bir kız kapıyı açtı. Astrid'i gördüğü anda bakakaldı.
-Reyna!
Bir anda üstüne atıldı ve ağlamaya başladı. Reyna (Astrid?) da ona sarılıyor ve yatıştırmak için bir kaç cümle söylüyordu. Birkaç dakika sonra kız sarılmayı bıraktı.
-Kaçırıldığını sanmıştık. Seni aramaya çalıştık ama haritada bile gözükmüyordun. Bu çok saçmaydı.
Kız hıçkırıyordu. Reyna ağlamamaya çalışıyor gibiydi. Kızın siyah uzun saçlarını okşadı.
-Hadi içeri girelim. Ne olduğunu en baştan anlatıcam.
-Tamam.
İkisi birlike yürümeye başladılar. Ne yapıcağımı bilemiyordum. O an da kız kafasını arkaya çevirdi. Nedense gözlerimin içine kin ve nefretle bakıyordu.
-O, o kim?
Astrid beni tamamen unutmuş gibiydi. Bir an afalladı. Ben ise kovulcakmış hissine kapılmıştım. O bir şey demeden gitmeye hazırdım.
- Bana yolu bulmamda yardım etti. Bende onu canavarlardan kurtardım.
Ha? O mu beni kurtarmıştı?
-Hadi içeri gel.
Galiba klanda önemli biriydi. Bu yüzden zayıf durumda olduğunu söylemek istemmemiş ve otoritesini korumaya çalışmıştı. Bu yüzden onu yalancı konumuna sokmak istemedim.
İçerisi normal bir klan odasından farklı değildi. Ortada tahtadan kocaman bir masa. Masanın üstünde ucuz bir lamba ve köşelerde de aktivite planları, eşya depoları vardı. İçeride sadece bir kişi vardı. O da kafasını haritaya eğmiş ve gergin bir şekilde düşüncelere dalmıştı. Astrid'i görünce ise şoke oldu. Ama bu biraz farklıydı. Sanki "Neden hala buradasın?" der gibiydi. Bunu fark edince içimi garip bir his kapladı. Bu adamı hiç sevmemiştim. Yaklaşık yirmilerinde olmalıydı. Üstüne giydiği ihtişamlı eşyalara bakılırsa klanın lideriydi.
-Reyna, ben ben çok özür dilerim. Seni o göreve hiç yollamamalıydım...
Reyna biraz gerilmiş gibiydi. Sanki aralarında gizli bir bağ vardı ama bu çok da sağlıklıya benzemiyordu.
-Sorun değil. Hem şu an buradayım. Geçmişin bir önemi yok.
Gözünü bana çevirmişti. ve koluyla beni göstererek:
- Bu Yakea, bana yolumu bulmamda yardım etti. Akşamki akında bize yardımcı olabilir.
Lider bana doğru yürümeye başlamıştı. Elini uzattı.
-Ben Beyaz İnci'nin lideri, Altazan. Reyna'yı sapasağlam buraya getirdiğin için teşekkür ederim.
-Şey... Benim için bir zevkti.
Elimi sıkarken büyük bir çabayla sakladığım bilekliğim ortaya çıkmıştı. Altazan'nın gözü de ona doğru kaymıştı. Bu durumdan bir şekilde sıyrılmalıydım.
- Kolundaki şey, çok nadir olmalı.
Elini sıkmayı bıraktım. Hafif bir tebessümle elimi kafama götürdüm.
-Ha o mu? Ormanda bir anda karşıma çıkan bir yaratıktan düştü. Şanslı günümdeydim. Hem o kadar ender de sayılmaz. Pek bir özelliği yok sadece gösteriş amaçlı.
İyi sıyrılmıştım. Şu an birilerinin bunu öğrenmesini göze alamazdım. Hemen bir şeyler düşünmem gerekiyordu. Orada kalmak istiyordum ama konuşmanın uzaması beni aramıza mesafe koymamı gerektiricekti. Bu yüzden Reyna'nın dediklerinden yola çıkarak şöyle dedim.
-Şey... Akşamki akınınızda size yardım etmek benim için büyük bir şeref. Ama şu an yapılması gereken bir kaç işim var. İzninizi istiyorum.
-Tabii. Akşam 8'de burada buluşalım.
-Tamamdır. Görüşmek üzere.
Binadan çıkmamla üstümden büyük bir yük kalkmış gibi hissettim. Ama daha büyük bir sorun vardı. Eğer akına katılırsam, kalabalık bir partiye girmem gerekecekti. Halbuki oyunun başından beri bana yasak olan bir şeydi. Hem girebilsem bile de ne gibi sonuçlar doğuracağını bilmiyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder