7. Bölüm: Yıkım I

Artık gücümü saklamama gerek yoktu...
Yakea, 65. Seviye Oyuncu

KAT 28 Yıkım I

Güç... Beynim şu an sadece buna kafa yoruyordu. Calist'i tüm gücünde kontrol edemememin sebebi sol elimdeki kılıcın normal bir silah olmasıydı. Kombo yaparken bileklik ona güç aktarıyor ve bir dengesizlik yaratıyordu. Bu dengesizlikte bana yansıyor ve çok kuvvetli saldırılarda ıskalamama ya da güçsüz düşmeme sebep oluyordu. Bunu Altazan'ı öldürdükten hemen sonra fark etmiştim. Sanki bilekliğin bütün gücü emilmiş gibiydi. Ve ceza olarakta benim canlarımı yok etti. O an ölmemem bir mucize olsada bu bir daha olmayacak anlamına gelmiyordu. Eğer bir tane daha Efsanevi silah edinirsem, bu seviyede bile rahatlayabilirdim. Ya da içimdeki dürtü beni sadece savaşmak için böyle yönlendiriyordu.
Kaxel geriye doğru zıpladı
Duello modu zaman sınırı olmayan "Ölüm maçı"ydı. Rakipler istedikleri zaman pes edebiliyorlar ve ölmekten kurtulabiliyorlardı. Ama bu gibi önemli maçlarda, kazanmak çok daha önemli olduğundan , büyük riskler alınabilirdi.
Derin bir nefes aldıktan sonra rakibime baktım. Kaxel hazırda bekliyor, bir açığımı bulmaya çalışıyor gibiydi. Duygularımı kontrol altına aldığımdan kendimde fazla açık yaratmıyordum. Ve bu kadar önemli bir maçta, bedenimi tekrardan ele geçirmelerine izin veremezdim.
Yeni bir hedefim vardı. Ne yolla olursa olsun, daha da güçlü olucak ve bu oyunu beni bir yaratığa dönüştüren Kayaba Akihiko'nun başına yıkacaktım!
Envanterimi açtım. Kaxel hala hazırda beklediğinden gardımı düşürmeden eşya değiştirebilirdim. Dövüşü kazanmamla ilgili elimdeki tek ipucu sahip olduğu kamçı moduydu. Bu yüzden zırhımı hız bonusu veren "Ormancının Av Kapşonu"ndan "Güneşin izi"ne çevirdim. Böylece daha fazla hasar vericek ve daha az hasar alıcaktım. Ama bu saldırı ve koşma hızımı etkileyecekti. Aklıma gelen ilk şey o kamçıyla beni hangi hızda olursam olayım yakalayabilmesi olasılığıydı. Bu yüzden riske atmaktansa doğrudan karşılık verebilirdim.
Sağ kolumu yüzüme doğru kaldırdım. Ve açık olan elimi kapatarak bileklikten holografik kılıcın çıkmasını sağladım.
Artık gücümü saklamama gerek yoktu...
-Hazır olsan senin için iyi olur.
Öne doğru atıldım. Reyna'nın kaçırıldığı günden beri hiç bu kadar ciddi olmamıştım. Değişen yeteneklerime rağmen hala rüzgar gibi hızlıydım. Kılıçlarım teki siyah teki beyaz parlarken Kaxel'a yaklaşıyordum. Ama o soğuk bir tavırla hareketlerimi inceliyordu. Ve sol kolunu silkeledi. Bir kaç saniye içinde turuncu bir kamçı oluşmuştu. İlk planım bana kamçıyla saldıracak olursa kamçıyı kesmekti. Ama benle aynı oranda geliştiğini düşünecek olursak bu pekte mümkün değildi.
Ona saldırmama saniyeler kala kamçısını bana doğru fırlattı. Kamçı o kadar hızlıydı ki gözümle göremiyordum. Bu yüzden saldırısından kaçamadım ama tam tersi blokladım. Bana bir miktar cana ve şu an hareketsiz kalmama neden olsada ona yakın bir pozisyondaydım. Herhangi bir hatasında karşı saldırı yapabilirdim.
Bir kaç saniye beni yerimde sabit tutmaya çalıştı. Ama pes etme gibi bir niyetim yoktu.
Yeni gelen başka bir yeteneğimi kullandım, "Teleport". Bu yetenek bir saniye boyunca tamamiyle yok olmama ve 5 metre içerisinde istediğim yerde tekrardan oluşabilmeme yarıyordu. Ama bekleme süresi 1 saatti. Bu savaşta sadece bir kez kullanabilirdim.
Canım %80 e indiği zaman kullandım. Planım tam arkasında oluşup ölümcül bir vuruş yapmaktı. Yok olduğum anda etrafımı göremiyor olucaktım. Ve o an olmadan bir saniyelik bir görüntü gördüm. Benim böyle bir yetenek kullanacağımı biliyor gibi görünmüştü. Hatta şaşırmamış ve dişlerini göstermeye başlamıştı.
Tuzağına düşmüştüm. Arkasında oluştum anda karnıma ters tekme atarak kendinden 3 metre uzaga fırlattı ve kendimi yerde buldum. Bu onun özel bir yeteneği olmalıydı yoksa canım sarı alana düşmezdi. Onun ise canı hala %95 ti. Daha elinde ne gibi yetenekler olduğunu bilmiyordum. Ve duygularım bedenimi tekrar ele geçirmeden, Reyna'yı riskli bir şekilde kurtardığım o yeteneği bir daha kullanamazdım. Eğer son "impulse"ı kaçırırsam gerçekten benim için oyunun sonu olurdu.
Yaptığımız anlaşma geri dönülmezdi. Kaybetmem tek kelimeyle ölümüm demekti.
Risk alamazdım. Elimde bildiğim ne varsa kullanmam gerekiyordu. Hız bonusu veren yeteneği kullandım. "Swift" suikastçiler için özel bir yeri olan, ama normal bir oyuncunun biraz çalışmasıyla elde edebileceği bir şeydi. Asıl amacım saldırılarından kaçmaktı. Üstümdeki zırha rağmen çok vuruyordu. Ayağa kalkmamla bir daha kamçısını fırlattı. Bu doğrudan yüzüme gelen , ağır hasar almam için yapılmış bir saldırıydı. Ama "swift" i çoktan o fark etmeden açmıştım. Zorda olsa saldırısını başımı hızlıca sağa eğerek engelledim.
Amacım Kaxel'ı öldürmek değildi. Ne kadar insan gibi davransa da programlanmış bir bottu. Yeri geldiği zaman, 95. koridorda, onu hakkımla yok etmeliydim. Şimdi sadece yenmeye odaklanmalıydım.
Sol kılıcımı havaya fırlattım. Kabzasını elimin arkasıyla tuttum. Sol elimi sırtıma yapışık sağ elimi ise hem bloklamak hemde saldırmak ister gibi göğsümün üzerinde tuttum.
"Tek kombo, umarım yeterli olur."diye içimden geçirdim.
Yanına varmam gerekiyordu. Ne kadar hasar alırsam alıyım, ona son komboyu yapmam gerekiyordu. Bu tek bir yetenek değildi. Bazı matematiksel hesaplamalar yaptıktan sonra, yarattığım en güzel suikastçi hareket dizimi olmuştu. Saf hasar vuran bu dizi, birbirini destekler nitelikteydi. Birinin etkisi, diğerini daha da güçlendiriyor ve hızlandırıyordu.Diğer suikastçilerden farklı olarak benim önceliğim saldırı hızı değildi. Her seviye yükselişimde, sadece hareket hızına ve
kritik vuruşa vermiştim. Tek vuruşum inanılmaz bir hasar vururken, bilekliğim defansımı güçlendiriyordu. Kayaba bir şeyde haklıydı. Beni Kaxel bile kolay kolay yenemezdi.
Bir anda koşmaya başladım. Tamamen hızıma güvenmiş, sadece koşuyordum. İlk kamçı fırlatışını sola takla atarak engelledim. Geri çektiğinde karnıma doğru bir yay şeklinde fırlatmıştı. Bunu sadece hızımı yavaşlatarak geçebilirdim.
Hayır! Yavaşlamak yoktu. Aramızdaki mesafe 3 metre olmalıydı. Bacaklarımdan güç alarak normal hayatta ulaşamayacağım bir yüksekliğe çıktım ve havaya sinirli bir yüz ifadesiyle bakan Kaxel'a silahlarımın ucunu doğrulttum.
"1... 2... 3..4.5.6.7" Savunmasız bir şekilde duran Kaxel'a komboyu sıralamaya başladım. İlk "triple strike" ile göğsüne üç kez hızlı dabe indirdim. Bana kazandırdığı fazladan hasar bonusunu da "shatter strike" kullanarak bitirdim. Canının %50 ye düşmesiyle beraber sahip olduğum tek "güç" saldırısını kullandım. "Stomp" yanımdaki kişiyi 8-10 metre öteye fırlatan, defansif ve hayli güç gerektiren bir saldırıydı. Etkisini daha sonra çok kötü şekilde hissedecektim ama bu, komboyu bitirmem için gerekliydi. %30 canla uzağımda yatan Kaxel'a son saldırımı kullandım. Bu, Reyna'yı kurtarmak için , içinde bulunduğum pusuda kullandığım ilk saldırıydı. «Sword Throw» , rakibe saf hasar vuran, zırh değerini yok sayan, gizli bir saldırıydı. Gizli geçitte bir oyuncuya kulak misafiri olarak duymuş ve nasıl elde edebileceğimi
ögrenmiştim. Normalde bu atma bıçaklarında kullanılırken ben kendi tek el kılıcımda kullanabiliyordum.
Kalbine nişan alarak hiç düşünmeden fırlattım. Benden uzakta olduğu için çok daha fazla hasar alıcaktı.
-Ahhhh!
Silah tam kalbine isabet etmişti. Ve oda refleks olarak böyle cevap vermişti. Artık onun için oyunun sonuydu...
-Haaaaaaaaaaaa!
Hayır! Kılıcı çıkarmasıyla kılıcım piksellerine ayrıldı. Artık ne o ne de ben kullanabilecektim.
-Hahahaha...
Yüzünde çirkin bir gülümsemeyle kahkaha atmaya başladı. %5 e düşen canı bir anda %70 ve sonrasında %100 olmuş, bilekliği kan kırmızısı parlamaya başlamıştı. Aldığı bütün hasar ve kötü etkiler yok olmuş, savaşa yeni başlamış gibiydi.
-Bu nasıl olur?!
Gözlerime inanamıyordum. Karşımda biraz önce bütün kombomu kullandığım , 50. seviye koridor canavarının canını yarılayabilecek kadar saf hasarı bir anda yok olmuştu.
"İkinci Şans" dedi.
-Senin bilekliğinin nasıl bir "impulse" saldırısı varsa benimde "Second chance" im var. Ölmek üzereyken canımın %70ini dolduran, bütün kötü etkileri ortadan kaldıran bir yetenek. Sayende elde ettim, mutlu olmalısın.
Demek ki beni ilk gün uyarma sebebi buydu. "Seviye atlama, eğer atlarsan beni de seviye atlatırsın ve hayatını daha da tehlikeye sokarsın.»
-Ama, ama şu an canın full?
-Ha onunla ligili şunu söyleyebilirim. Venom'un özelliğinden bir tanesi "Self heal". Her 15 dakikada bir kendi canımı %30 oranında iyileştirebiliyorum. Ha, birde bu özelliği veriyor.
Kamçıyı yere salladı. Bir anda bir kaç metre çapındaki her şey havaya uçtu. Bende dahil olmak üzere....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder