6. Bölüm: Boşluğun İçinde

Gerçekten tek merak ettiğin soru bu mu? O gün neler olduğunu öğrenmek istemiyor musun?
Kaxel- 65. Seviye / 95. Seviye Kat Canavarı  

KAT 28 Boşluğun İçinde
-Ha?
Gözlerimi açtığımda kendimi bir yatağın üstünde, tavana bakıyorken bulmuştum. Gördüklerim hayal miydi? Zannedersem ölmem gerekiyordu. Peki nerdeydim? Etrafıma bakındım. Küçük bir odadaydım.Yanımda iki kişilik bir masa ve tahtadan, aynalı bir dolap vardı. Vücudum titreyerek kendine gelmeye çalışıyor gibiydi. Daha ayağa kalkacak gücü bulamamıştım. Ama nerede olduğumu anlamam çok da uzun sürmedi.
-Her şey senin yüzünden oluyor!
Kendimi bilekliğime küfrederken bulmuştum. Demek ki hala oyundaydım. Ama bunun birden çok anlamı vardı. Ya Kaxel beni öldürmemişti ya da öldürememişti? Programlanan bir botun beni bir anda öldürmekten vazgeçmesi imkansızdı. E nasıl olduda kurtulmuştum. Odada bir tek ben ve Reyna vardık. Doğru ya! Reyna odadaydı. Peki beni o mu kurtardı? Ama nasıl ? Paralize değil miydi? Hem Kaxel benimle eşit güce sahip olmalıydı. Onu durdurması imkansızdı.
Bütün bu sorular kafamı kurcalıyordu. Yavaş yavaş kendime geliyor ve doğrulmaya çalışıyordum. Kullandığım son yeteneğin etkisi geniş çaplı olmuştu. Hem de bayağı geniş... Kocaman bir klanı neredeyse yok etmiştim. 10'dan fazla kişiyi öldürmüştüm ve belkide oyunda ulaşılması imkansız bir hıza ulaşmıştım. Ama değer miydi?
"Sonuçta hepsi birer katildi" Diye mırıldandım. Dediğim doğruydu ama bende bir katildim. Belki daha fazla kişinin ölmesini engellemiştim ama bunu başka bir yolla yapabilir miydim? Bilekliğime bir daha baktım. Bunca şeye neden olan, sağ kolumu saran bu alet hala yerindeydi. Ama bir gariplik vardı. Eskisi gibi durmuyordu. Eski mat, kırmızı gümüş karışık rengi yerine, siyah ve kırmızı tonlarından oluşan , daha fazla keskin kenara ve düğmeye sahip bir bilekliğe dönüşmüştü. "Bilekliğin senle beraber seviye atlayacak..." Kaxel'ın sözlerini hatırladım. Herhalde tam kapasitesinde kullanmam onu etkilemiş olmalıydı. Böylece evrim olasılığını tetiklemiş olmuştum.
Ama bunlar şu an önemli değildi. Bir şekilde Reyna›yı bulmalı ve neler olduğunu öğrenmeliydim. Tabi hala yaşıyorsa...
Aradan 2 hafta geçmişti. 53. koridorda, Caundatum şehrinde sokakta geziniyordum. Aslında buna gezinmek değil "gizlenmek denebilirdi." Uyandıktan 3 gün sonra, oyuncuların hazırladığı gazetede adım büyük harfle yazılmıştı. Katliam sırasında benden kaçmayı başaran çocuk olan biteni kendine göre anlatmış ve insanların inanmasını sağlamıştı. Beni bir canavar gibi göstermiş ve kendilerine tuzak kurduğumu, sonrada onun haricinde hepsini öldürdürğümü söylemişti. Haksızda sayılmazdı aslında... Ne de olsa bir canavara dönmüştüm ve herkesten uzak kalmam masum insanlar için en iyisiydi. O günden sonra bilekliğim ile beraber yeteneklerimde değişmişti. Elimdeki en iyi suikastçi yeteneği "stealth" gitmiş yerine "gölge" gelmişti. Artık savaş
ortasında görünmezlik kullanamıyordum. Aynı zamanda hız bonusuda tamamen gitmişti. Onun yerine ise gölge yeteneği sayesinde savaş dışında dilediğim kadar görünmez kalabiliyordum. Ama koşmaya başladığım zaman görünmezlikte ortadan kalkıyordu. Aslında bu iyi bir şeydi. Böylece şehirde istediğim gibi gezebiliyor birilerine yakalanmadan botlarla alışveriş yapabiliyor görev tamamlayabiliyordum. Reyna'yı arama çabalarımda boşuna gitmişti. Hayatta olduğunu öğrenmiştim. Ama ilk 2 gün aramama rağmen nerede olduğunu bulamıştım.
-Şu acınası haline bak...
Arkama döndüm. Karşımdaki kişi suratına küstah bir ifade takınmış Kaxel'ın ta kendisiydi. Benim görünmez halimi görebiliyor olmalıydı. Hızlıca etrafıma bakındım. Görünürde kimsenin olmadığını fark edince görünmezlikten çıktım ve kılıcımı Kaxel'ın boğazına doğrulttum.
-Sen... Neden burdasın ?
Sinirimi engellemeye çalıştım. Ama kontrol altına almak çok zordu. Aynı zamanda şu an bazı soruların cevabını öğrenmek zorundaydım.
-Gerçekten tek merak ettiğin soru bu mu? O gün neler olduğunu öğrenmek istemiyor musun?
Haklıydı. Ben bayıldıktan sonra olup biteni bir tek o ve Reyna biliyordu. Ve Reyna'da ortada yoktu. Kılıcımı kınına geri soktum ve başımı öne eğerek şunu sordum.
-O gün beni öldürebilirdin. Peki neden yapmadın?
-O zaman hikayeye en baştan başlayalım. Bundan bir yıl önce, o gün sana ne dediğimi hatırlıyor musun?
-Beni yok etmek için programlandığını ama bilekliğin saf gücü yüzünden bunu şu an yapamayacağını söylemiştin.
-Kesinlikle. Ve sen o güne kadar gardını hiç indirmedin değil mi?
Sorusunu yanıtsız bıraktım. Aklımda yaşadığım onca savaş içinde bulunduğum yüzlerce durum geçiyordu. Koridor temizlemelerine hiç katılmamıştım. Sadece tek kişilik görevleri yapmış ve solo olarak seviye atlamıştım. Bunun nedenini şu an daha iyi anlıyordum. Başkalarının yanında bulunmam, olası tehlikelerde bilekliğimi kullanmamı gerektiricekti. Ve eğer daha zorlarsam bir canavara dönüşücektim ve gardımı indirmiş olucaktım.
- Tuzağa düştüğün gün ise, bir kız için bilekliğinin tüm gücünü kullandın. Ve bu da gardını düşürmene neden oldu.
- Ve sende bunu bir fırsat olarak kullandın. Öyle değil mi?
- Dediğin gibi, seni uzaktan izliyor ve böyle bir açıklığı bekliyordum.
- Peki neden başaramadın?
Bunu soğukkanlılıkla sorduğuma ben bile şaşırıyordum. Ama merakım daha ağır basıyordu.
- O kız... Tam yanına gelirken... Senin onun için hayatını tehlikeye attığın gibi o da senin için attı...
Beklediğim cevap bu değildi. Hem Reyna paralize olmuştu, bana istesede yardım edemezdi.
- Ama bu nasıl olur? Şu an senin benimle aynı seviyede ve aynı güçte olman lazım. Seni nasıl yenebilir? Hem hareket bile edemiyordu?
- Beni yenmedi. Sadece dikkatimi dağıtabilecek kadar zaman kazandı, ve ikinizi Caundatum'a ışınladı.Şehir içinde saldıramadığımdan elimdeki en önemli fırsatı yerle bir etti.
Kaxel sinirlenmiş gibiydi. Ama yinede dedikleri mantıklı gelmiyordu. Hem Reyna'da ortadan kaybolmuştu. Kaxel bir süre bana baktıktan sonra sanki hala aralarındaki savaşı sorguluyormuşum düşüncesine kapılarak bir cümle söyledi.
-6 Efsanevi silah...
-Hah?
Sağ kolunu sıyırdı. Tüm kolunu kaplayan benimkine benzer bir bilekliğe sahipti. Dışı yeşil ve siyah tonlarla dizaynlanmış üstünde bir kaç tane kristal düğmesi olan, sivri kenarlara ve olağanüstü bir simetriye sahip bir aletti. Yerde baygın şekilde yatmadan önce gördüğüm bilekliklden biraz daha farklıydı. Demekki o da benimkiyle beraber evrim geçirmişti. Ama bendeki bilekliğin başka birinda daha olması hala alışabildiğim bir şey değildi.
Kolunu kaldırdı. Ve bilekliğin parlamasını sağlayarak:
-Bunun adı Venom Ver 2 . Seninkine çok benzer yeteneklere sahip. Ve aynı zamanda 2. Efsanevi eşya.
Sol kolumu kaldırdı. Küçük bir düğmeye basarak parlamasına ve isminin kol saati camı kadar bir ekranda belirmesine yol açtı.
-Seninki ise Calist Ver 2. Daha önceden de dediğim gibi, ikisi aynı anda seviye atlıyor ve benzer özelliklere sahip. 3. Efsanevi eşya özelliğini taşıyor ve diğer efsanevi silahlardan farklı olarakta birden fazla modu kullanma özelliği var. Eğer o klanı yerle bir edebildiysen, tek sebebi bilekliğin sahip olduğu gücüdür.
- Peki ya Reyna ?
- Sana saldırmaya hazırlanırken onu ayakta bana doğru gelirken gördüm. Sanki seni benden uzak tutmak istiyor gibiydi. Holografik kamçıyı çıkardığımda ve ona saldırdığımda ise 6. Efsanevi silahı kullandığını gördüm.
Ha? Bu efsanevi silah muhabbetinden hiçbir şey anlamamıştım. Kaxel'da olmasının sebebi büyük ihtimalle son seviye canavarlarından biri olmasıydı. Bende olmasının sebebi tamamen kötü şansımdan kaynaklanıyordu. Peki Reyna'da neden bir tane vardı. Daha doğrusu nasıl ve nerden almayı başarmıştı? Kaxel sanki düşüncelerimi okuyormuş gibi şunları söyledi:
-Nasıl elde ettiğini bende bilmiyorum. Zaten o anki şaşkınlığımı kullanarak seni kaçırabildi.
Kafamda bazı sorular cevabını bulmuş gibiydi. Ama bu puzzle çözmek yerine yerine oturmuş parçaları çıkarıp tekrar karıştırmak gibi bir şeydi. Daha fazla kurcalarsam beynimin patlayacağını hissediyordum.
-Peki buraya geliş amacın ne? Neden bana bu kadar bilgi veriyorsun?
-Ha, evet tamamen unutmuştum.
Bir süre sessiz kaldı. Sonrasında ise beklemediğim bir hareket yaptı.
Elini omzuma koyarak:
-Bir duelloya ne dersin?
-Ha?
Duello? Normal bir bot (NPC) karakter olmasına karşın bu kadar farklı davranması beni hala şaşırtıyordu. Sanki normal bir oyuncu gibiydi. Şimdi ise hiç sebep olmadan onunla duello etmemi istiyordu.
Birkaç saniye sonra ekranımda "Duello: Evet/Hayır" yazısı belirdi. Kaxel'dan intikam almak istiyordum. Ama sadece bir NPC olduğu gerçeği aklımdan çıkmıyor, onu suçlayacak bir şey bulamıyordum. Bunların hepsi Kayaba'nın planı olmalıydı. Eğer şimdi benle duello etmemi istiyorsa bir planı var demekti. Peki ne yapıcaktım? Planına uyup olacakları mı izleyecektim yoksa kaçıcak mıydım? Zaten şu an resmi olarak bir kaçaktım. Görünmez olarak etrafta dolanıyor ve hiçbir şey yapmıyordum. Sanki bu oyunun içinde hapsolduğumu unutmuştum.
Doğru ya ! İlk girdiğim günü hatırladım. Eğer böyle bir olay yaşamamış herkes gibi normal bir oyuncu olsaydım çoktan ölmüştüm. Şu an yüksek seviyeler , yüksek seviye koridorlarda canavarları temizliyor, dövüş stillerini öğrenmeye çalışıyorlardı. Ben ise insanlardan hep uzak durmuş, bütün gücü kendime saklamıştım. Peki gerçektende bu oyundan çıkmak istiyor muydum?
-Hayır.
Kaxel'ın teklifini reddederken düşünmeye devam ettim. Reyna ile karşılaşana kadar hep bencil davranmış, hep tek başıma yükselmiştim.
Kafamdaki taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başlamıştı. Artık yapmam gerekeni biliyordum. Bu oyunu Kayaba'nın başına yıkacaktım! Binlerce oyuncunun kaderiyle oynayan, beni bir manganın ana karakterine çeviren bu adamı ne olursa olsun yenecektim. Hatta "Öldürmeliyim!". Vücudum boydan boya titredi. İçimdeki öldürme dürtüsü yeniden güç kazanmaya başlıyor, yavaş yavaş bedenimi ve düşüncelerimi ele geçiriyordu. Bunları düşünürken yere bakıyor olmalıydım. Kaxel karşımda bir kaç saniyedir bana bakıyor , davranışlarımı sorgulamaya çalışıyordu. Demekki Kayaba'nın bu bileklik sayesinde bana yaşattığı deneyimleri bilmiyordu.
-Lütfen.
Elini omzumdan çekti. Ve sol kolunu açarak bilekliğini gösterdi.
-Venom'un yapabilecekleri hakkında bir fikrin olmalı. Bu adil bir savaş olucak. Sonuçta ikimizde de Efsanevi Silah var.
-Eğer seninle duello yapıcaksam ve bu herkesin onunde olucaksa bir şartım var.
Bu konuşan ben değildim. İçimdeki ses bana bunları söylemem için emir veriyordu. Kendimi bu duyguya bir daha kaptırmayacağımı sanıyordum ama artık hayıflanmak için çok geçti.
-Kazanırsam bana 1. Efsanevi silahın yerini söyleyeceksin. Eğer kaybedersem de...
Kollarımı açtım.
-Öldürmekte serbestsin...
Şaşırmış gözlerle bana bakıyordu. Sonra sinsi bir gülümseme yüzüne yerleşti.
-Hay, hay ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder