4. Bölüm: Güç ve Hırs

Özür dilerim Reyna. Ama yaşadıklarımızdan değil, biraz sonra yaşanacaklardan ötürü.
Yakea- 45. Seviye Oyuncu 


KAT 30 Güç Ve Hırs

Saatlerce boş boş dolandım. Bir plan yapmam gerekiyordu. Yoksa herkesi zor bir duruma sokabilirdim. "Lanet herif..." diye söylendim. Beni öldüreceğini söyleyen , kaderim ona bağlı olan oyun botu, neden solo olmam gerektiği hakkında en ufak bir şey bile söylememişti. Sadece "Şu an sana saldırmamamın sebebi bilekliğin gücü, seninki değil." demişti. Ne demek istiyordu ki? Onu kontrol edemeyeceğimi mi söylüyordu? Ama şu ana kadar, hiç problem yaşamamış.... Bir anda ürpermiştim. Dün yaşadıklarımı hatırladım. Gözümü kapayıp açmamla yerdeki iki oyuncunun orada olmadıklarını görmek, "o" hissi tatmak, benim kontrolümde gerçekleşmemişti. Bencil olmayı bırakmalıydım. Akına gelemeyeceğim ile ilgili küçük bir yalan belki de sonradan oluşacak büyük sorunları çözebilirdi.
Buluşmaya bir saat kalmıştı. Ben ise, 35. koridorda , Ryesk şehrinde küçük bir marketten, ses kayıt eşyası almıştım. Onlara gelemeyeceğimi, arkadaşlarımdan birkaçının zindan temizlerken tuzak odası olmasından çekindikleri bir yeri beraber girmeyi teklif ettiklerini söyleyebilirdim. Sonuçta başka birinin habersiz bir şekilde tuzak odasına girmesi, sonunu getirebilirdi. Belki sonrasında onları tekrar ziyaret edeceğimi söyleyebilirdim. Mesajı kaydetmek için envanterimi açtım. Karakter ekranını solunda ise bir mesaj işareti vardı. Bu çok garipti, şu ana kadar bana hiç mesaj gelmemişti. Mesaj
Altazan'dan geliyordu. Herhalde akın ile ilgili bilgi vericekti. Yolladığı bir sesli mesajdı.
"Yakea , çok acil yardımına ihtiyacım var..."
"Ha?" Şaşırmıştım. Onun gibi biri neden benim yardımıma ihtiyaç duyacaktı ki? Bir kaç saniye sonra mesaj devam etmeye başladı.
"Ben, ben, çok özür dilerim. Biz, Reyna ve ben, şehre doğru gidiyorduk. Ama ormanda bir düzine katil oyuncu bize tuzak kurdu. Reyna bana sana haber vermemi söyledi. Bana zaman kazandırmak için kendini yakalattı. Çok üzgünüm, onu koruyabilirdim ama kaçmamı ve sana söylemem için diretti. Tek güvenebileceği kişinin sen olduğunu söyledi. Reyna'nın tutsak olduğu yere haritadan baktım. Eğer dedikodular doğruysa tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız. Bize saldıranların "Laughin-coffin" klanından olduğunu zannediyorum. Şu an diğer klanların yardımını istiyorum. Bu yüzden tek başına gelip bizimle 30. koridorda gizli geçitte buluşmalısın. Sana güveniyorum. Reyna sana güveniyor..."
Mesajın bitmesiyle beraber ses kutusunu elimle sıkarak piksellerine ayırmıştım. "Moron!" diye sokak ortasında haykırmaya başladım. Etrafımdaki botlar ve oyuncular hep birden bana bakmaya başlamışlardı. Kafam öne eğikti. Sinirimi belli etmemeye çalışıyor ama bir türlü kontol altında tutamıyordum. Çılgına dönmüştüm. Hemen en pahalı kristallerimden birini kullanarak 30. koridora gittim. Şimdi ise biraz daha sakindim. Bunu mantıklı düşünmeye başladığımda anlamıştım. Buluşma noktasına doğru giderken "Gizli geçiti nerden
biliyor?" diye mırıldanmaya başladım. Bu sadece yüksek seviye oyuncuların bildiği, normalde girilmesi yasak onlan yerlere belli rotalar izleyerek gidilebilen, kapı görevi üstlenen gibi bir yerdi. Ben ise bir ay önce koridoru temizlerken bilekliğimin bir anda ötmeye başlaması ile bulmuştum. Bulduğumda içeride birkaç klanın lideri vardı ve beni görünce şok olmuşlardı. Ben ise verdikleri para karşılığında kimseye söylemeyeceğime bir daha buraya gelmeyeceğime dair yemin etmiştim. Derdim para değildi. Ama tekliflerini kabul etmezsem, başıma daha büyük sorunlar açabilirlerdi. Geçitin önüne gelmiştim. Kılıcımı kınından çıkartıp yerdeki girintili çıkıntılı büyük taşa saplamamla yer birden sallanmaya başladı ve sadece bir metrelik, aşağıya doğru uzanan küçük bir delik açıldı. İçeri girdiğimde ise etrafta kimse yoktu . Yürümeye başladığımda üstümdeki delik ses çıkararak kapanmıştı. Belki çoktan hareket etmişlerdir diye düşünerek etrafta ipucu aramaya başladım. Geçit çok büyük bir yer değildi. En fazla iki insanın yan yana sığabileceği, etrafın meşalelerle aydınlatıldığı, odun kapılardan çürük ve nem konusunun geldiği bir tüneldi. Tek sorun hangi kapının nereye açıldığıydı. Bir kapıyı açtığınızda ve içeriye adım attığınızda bir anda ışınlanıyordunuz ve geri dönüşü olmuyordu. Daha fazla zaman kaybetmeyi göze alamazdım bu yüzden dikkatli seçmeliydim. Koridorda yürürken kafam bir anda "Laughin-coffin" e takıldı. Gerçek olması ihtimali bile tüyler ürperticiydi. Onlarca katil oyuncunun kurduğu bir klanda, hepsinin birden gelişmesi ve birbirlerine yeni şeyler öğretmeleri ihtimali beni
daha da sinirlendiriyordu. Üstünde «XcWh» yazan kapıda duraksadım. Bir şekilde girmem gereken yerin bu olduğunu hissediyordum. Çünkü diğer kapılardan farklıydı. Hepsinden daha çok eskimiş, yer yer dökülmüş ve kırılmak üzere olan bu kapı daha yeni açılmışa benziyordu. Biraz duraksadıktan ve dahada inceledikten sonra açmaya karar verdim. İçeri girmemle ise çok daha büyük birşey farkettim.
Bu bir tuzaktı. Küçük bir klanın liderinin bu kadar çok şey bilmesi, sadece benden yardım istemesi, ve tuzağı kurarken de "Reyna'yı" kullanması, tuzak olduğunun yeterli bir kanıtıydı. Belliki benim geçiti bildiğimi düşünmüş ve doğrudan oltaya gelmem için kullandırtmıştı. Tam bir mankafaydım. Gözümü kin bürümüş bir şekilde, hiçbir şeye dikkat etmeden buraya kadar gelmem akıl almazdı. Şu an bunlar için çok geçti. Çünkü ışınlandığım anda, bir evin, daha doğrusu sarayın bodrum katında, bomboş ve kocaman bir odada, çevremi sarmış 10-12 tane oyuncunun silahlarını bana doğrulttuğunu görerek duruyordum. Eğer bir plan yapmazsam, bu hatayı canımla ödeyebilirdim.
Etrafıma bakındım. Kafalarına kapşon geçirmiş, yüzleri belli olmayan ama sinsice gülen 10 tane katil oyuncunun tam ortasındaydım. Hepsi sabırsızlık içinde bekliyordu. Öldüğümde benden ne elde edebileceklerini sorgular gibilerdi. Tam bir aç sırtlan sürüsü... Ölmeye başlamış bir buzağının ayaklarını yerden kesmek için sabırla bekliyorlardı. Akli dengelerinin yerinde olduğu konusunda şüphelerim vardı. Herhalde Altazan'nın dedikleri arasında tek doğru olan buydu.
Katil oyunculardan oluşan tehlikeli bir klan vardı. Hava kararmıştı. Bu büyük mahzen sanki daha önce kullanılmış gibiydi. Gözüm ilk Reyna'yı aradı. Ama görünürde değildi. Belki de Reyna ile birlikte beni tuzağa düşürmüşlerdi. Bunu öğrenmenin tek yolu, şu an yavaş yavaş görünür olan Altazan'a sormaktı. Soğukkanlılığımı koruyarak konuşmaya başladım.
-Altazan! Reyna nerde?
-Bir merhaba demek bile yok mu?
-Benimle oynamayı bırak.
-Seninle oyun oynamak mı? Hayır hayır sen benim için çok önemlisin, planımın bir parçasısın. Hem şu ana kadar görevini çok iyi yerine getirdin.
-Soruma cevap ver!
-Bunu mu soruyosun?
Arkasına döndü ve Reyna'yı öne doğru fırlattı. Bilinci yerindeydi ama paraliz olmuştu. Gözlerime baktığımda ise bir daha asla görmek istemediğim bir ifadeyle karşılaştım. Çok korkmuştu, ama daha önemlisi "Beni kurtar" gibisinden bakmıyordu. Yerine "Kristalinle kaçabilirsin. Kendini kurtar" diye bakıyordu. Artık düşünemiyordum. Plan kurmak bir yana, tek isteğim hepsini öldürmekti. Üstümdeki ceketi çıkardım. Artık bilekliğim görünebiliyordu. Sağ elimi havaya kaldırarak bilekliği Altazan'a gösterdim.
-Bunu mu istiyorsun?
-Ah, evet. Senin gibi biri böyle bir silaha sahip olmamalı.
-Bu bir silah değil, bir lanet.
-Aptal! Kolunda taşıdığın şey 6 efsanevi silahtan birisi olabilir. Şu an tam olarak emin olmasamda seni öldürdüğümde nasıl olsa anlayacağım.
-Madem istediğin bu, o zaman Reyna'yı bırak.
-Maalesef bunu yapamam. Onda bana ait olan bir şey var.
-Kaçık herif!
Bu şekilde daha fazla bekleyemezdim. Kendi kontolümü kaybetmiştim. Bir plan olsun olmasın bu iş burada bitecekti. Kılıcımı kınından çıkardım. Ve bir anda bilekliğim parlamaya başladı. Bu daha önce yaşadığım bir durum değildi. Gülmeye başladım. Etrafımı saranlar şaşırmışçasına bakıyorlardı. Aralarında bazıları korkup geriye adım bile attılar. Altazan'nın yüzündeki ifade ise "Napıyo bu çocuk?" der gibiydi. O an ne yaptığımı bende bilmiyordum. Nefret bedenimi ele geçirmiş, beni izlemeye mahkum bırakmıştı. Herhalde seçilmiş olmamın gerçek nedeni buydu. Duygularım mantığımı ve davranışlarımı ele geçiriyordu. Aynı zamanda inanılmaz bir güce sahip olmam işe ilginçlik katıyordu. Kayaba'nın amacı buydu. Ve başardı da. Çünkü bu hisi ilk kez yaşamıyordum. O iki suçluyu yendikten sonra öldürmem ve bundan haz almam, hepsi birbirine bağlıydı. Bir şeyin farkına varmıştım. Sanki bilekliğin içindeki yeni bir yetenek uykudan uyanmıştı. Nedeni ise o an sadistçe gülmem olabilirdi.
Gülmem yavaşlamaya başlamıştı. Ne kadar garip davransamda, zihnim hala yerindeydi. Ama biraz sonra neler yaşanacağını bilmiyordum. Tek diyebildiğim şey ise şu oldu:
-Özür dilerim Reyna. Seni daha önce kurtaramadığım için özür dilerim.
Paraliz olsada yinede konuşabiliyordu, ve ağlamaklı bir sesle şöyle dedi.
-Gerizekalı! Asıl özür dilemesi gereken kişi benim. Seni bu kadar zor durumlara soktum.
Dinlememezlikten geldim. Ne yaptığım konusunda hiç bir fikrim yoktu.
-Özür dilerim Reyna. Ama yaşadıklarımızdan değil, biraz sonra yaşanacaklardan ötürü.
Gözümü kapatıp açmamla bir şey hissetmiştim. Sanki yanıyorlardı. Ve kıpkırmızıydılar. Yüzümdeki gülümseme geri gelmişti. Savaş heyecanı içinde yanıp tutuşuyor, öldürme isteğiyle yerimde duramıyordum.
O his içimi yine kaplamıştı. Çevremde yaşanan her şeyi duyabiliyor, hissedebiliyorum. Sanki zaman daha yavaş geçiyordu. Bilekliğin gerçek gücü bu olmalıydı. Tek amacı yıkım yaratmaktı.
Ve bir süre sonra yeniden parlamaya başladı. Ilkinden daha güçlüydü. Sol elimle ortadaki parlayan düğmeye bastım. Bu sefer ise bir kalkan değil, holografik, bembeyaz bir kılıç oluştu. Sol elimdeki kılıcında parlama rengi değişmişti. Simsiyah bir şekilde parlıyordu. Ve bileklikten ses geldi. Tektonik bir kadın sesiydi.
-Koruma yeteneği... Aktif. Güçlendirme için son 3,2,1... Güçlendirme etkinleştirildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder